30.Mart.2007
“Skandal Hukukçu”
Türkiye'de şimdiye kadar çok hukuk skandalı yaşandı. Nice anlı şanlı hukukçu, bu hukuk skandallarının baş aktörü oldu; binlercesi yanında yöresinde yer aldı.
Hangi birini analım? Susurluk... Şemdinli... Her biri sonuçta birer hukuk skandalına dönüşmüş bu dosyaların hangisinin kapağını açalım... Sonuçta; bütün yüksek yargı mensuplarının ordunun neferleri gibi hizaya sokulup "brifing" aldığı bir ülke burası. İddianamesinde somut suç delilleri yerine alçaklar, hainler, habis tümörler diye suçlamalar sıralayan savcıların saygıdeğer hukukçular olarak ortada dolaşabildiği bir ülke... Hukukun katledildiği, siyasi infaz aracı haline getirildiği her olayda, bu operasyonun liderliğini yapan, bu operasyona katılan ya da en azından hukukun katline seyirci kalan hukukçular vardı. Hiçbirine "skandal hukukçu" denmedi şimdiye kadar. Ama bakıyoruz, hayatı bu tür hukuk skandallarına karşı mücadeleyle geçmiş, Türkiye'nin en iyi Anayasa hukukçularından biri olmakla kalmamış, kalitesini uluslararası platformda da kanıtlamış bir hukukçumuz; Prof. Dr. Mustafa Erdoğan şu günlerde bazı çevreler tarafından boy hedefi haline getiriliyor. Hakkında "skandal hukukçu" diye manşetler atılıyor. Sebep, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görev süresi dolan Türk hakim Rıza Türmen'in yerine hükümetin aday gösterdiği isimler arasında onun da yer alması. Peki neymiş onun adaylığını "skandal" haline getiren şey? Mesela, Anayasa Mahkemesini ideolojik bekçilik yapmakla ve üyelerini hukuk" formasyon açısından yetersiz olmakla eleştirmiş. Cumhuriyetimizin halktan kopukluğunu eleştirmek için "cumhursuz cumhuriyet" deyimini kullanmış; 12 Eylül Anayasası'nın başlangıç kısmının ve 2. maddedeki "Atatürk milliyetçiliğine bağlılık" ibaresinin kaldırılmasını istemiş. Genel Kurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmasını; MGK'nın kaldırılmasını istemiş. Eğitimin ideolojik endoktrinasyondan arındırılmasını, din eğitiminin özgürleştirilmesini, Anayasa'nın demokratik ve sivil ilkeler doğrultusunda yenilenmesini savunmuş. Hukuktan şaşmamasının, doğru bildiğini cesaretle savunmasının bedelini de ödemiş her seferinde; defalarca yargılanmış, yüksek tazminatlara mahkum edilmiş. İşte bütün bunlar skandalmış... Hükümet "böyle birini" nasıl aday gösterirmiş! Suçlama kampanyasını yürütenler belli ki farkında değil ama istemeden Erdoğan'a olumlu referans veriyorlar. Zira bütün bu söylenenler aslında onun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi üyeliği için olumlu referans olabilecek şeylerdir. Kararı verecek olan Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi üyesi parlamenterlerin Erdoğan'ın bütün bu "vukuatını" öğrendiğinde "işte tam adamımız" diye düşüneceğine hiç kuşkum yok. Zira, Avrupalı bir hukukçunun gözünde, Genel Kurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmasını istemek değil, istememek skandaldır. Yine, "Atatürk milliyetçiliğine bağlılık" gibi bir koşulun bir ülkenin anayasasında yer almasını; yani ülkenin bütün yurttaşlarına belli bir tür milliyetçiliğin anayasal zorunluluk olarak dayatılmasını hiçbir Avrupalı hukukçunun aklı almaz. Prof. Erdoğan'ın adaylığına "skandal" deyenler ancak bir durumda haklı olabilirlerdi. Eğer Erdoğan AİHM'ye Türkiyeli hukukçuları temsilen gidecek olsaydı... Gerçekten de böyle bir durumda onun önerilmesi yanlış olurdu. Çünkü ne yazık ki, Türkiye'de hukukçuların büyük çoğunluğu Erdoğan'ın bu çizgisinin çok uzağında. Dolayısıyla onun Türkiyeli hukukçuları temsil kabiliyeti olmadığını kabul etmek zorundayız. Ama o oraya Türkiye'yi ya da Türkiyeli hukukçuları temsil etmek için değil, hukuku temsil etmek için gidiyor. Bu açıdan bakıldığında da hükümetin seçimi tam isabet. Ben, Türkler de dahil Avrupa vatandaşlarının hak ve hukukunu ondan daha iyi koruyacak bir isim tanımıyorum. Abdullah Gül'ü de bu seçiminden dolayı kutluyorum. Takdir, Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi üyesi parlamenterlerin... |
No comments:
Post a Comment