Mustafa Şentop , Zaman , 17 Aralık 2007, Pazartesi
| ||||||||
| ||||||||
Bilindiği üzere, 9 Kasım 2005 tarihinde Şemdinli'de meydana gelen olaylarla ilgili olarak Van Cumhuriyet Başsavcılığı bir tahkikat yapmış, akabinde uzunca bir iddianame ile Van Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açmıştı. İddianamenin mahkemeye verilmesinden hemen sonra kamuoyu konuyu tartışmaya başlamış, iddianame metninde yer alan o zamanki Kara Kuvvetleri Komutanı, şimdi Genelkurmay Başkanı Sayın Büyükanıt'la ilgili değerlendirmeler yankı bulmuştu. İddianamenin ana fikri, Şemdinli'de gerçekleşen olayın bir adi vakıa olmadığı, bölgede zaman içinde oluşan hukuk-dışı örgütlü oluşumlarla alakalı bulunduğu, hukuki olarak da meselenin bu çerçevede ele alınması gerektiği şeklindeydi. İddianame Ağır Ceza Mahkemesi'ne verildikten sonra, metni hazırlayan savcı aleyhinde değerlendirme ve ithamlarla karşılaşılmış, davanın savcısı, dava devam ederken yazdığı iddianame sebebiyle soruşturmaya tabi tutulmuş, neticede meslekten çıkartılmıştı. Hukuk tarihimizin fevkalade dikkate değer bu olayı yeterli derecede tartışılmamıştır. Bu olay, başlı başına, Türkiye'de yargı bağımsızlığı konusunu açıklığa kavuşturacak niteliktedir. Ülkemizde yargı bağımsızlığı, her zaman, sadece yargının siyasi iktidardan bağımsızlığı olarak ele alınmaktadır. Hatta, bu tezlere bakarsanız, adalet bakanı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi olmasa ülkemizde yargı tam bağımsız olacaktır. Yargının siyasi iktidardan bağımsız olmasının gerekliliğine inanan bir kişi olarak, ülkemizde yargı üzerinde etkili olan güçler arasında siyasi iktidarın ilk sıralarda yer almadığı kanaatini taşımaktayım. Burada yargı bağımsızlığı bakımından ibretlik bir olayı tekrar hatırlamamız gerekir. 28 Şubat akabinde yargı mensuplarının askerler tarafından verilecek brifinge gidip gitmeyecekleri tartışılırken, zamanın adalet bakanı bir genelge yayınlayarak hakim ve savcıların brifinge gitmelerinin doğru olmadığını ifade etmişti. Ancak adalet bakanının bu genelgesi hiçbir hakim veya savcı tarafından dikkate alınmamıştır. Demek ki, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu başkanı olan adalet bakanı yargı üzerinde herhangi bir tesir gücüne malik değilmiş. Şemdinli olayı ile ilgili iddianameyi kaleme alan savcının meslekten ihracına yol açan eylemi, iddianamede zamanın Kara Kuvvetleri komutanıyla ilgili yazdıklarıydı. Yazılanlar arasında Sayın Büyükanıt'ın savcılık tahkikatı devam ederken dile getirdiği bazı ifadelerin, "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs" olduğu dile getirilmekteydi. Burada söz konusu edilen ifadeleri herkes hatırlayacaktır. Böyle, tek bir sözle yargılama etkilenebilir mi, diye düşünenler olabilir. Ama iddianamenin kamuoyuna yansımasından sonra yaşananlar, yargıyı etkileme meselesine yeni perspektifler getirmiştir. Nihayetinde savcı meslekten ihraç edilmiştir. Yargı bağımsızlığı üzerinde siyasi etkiden çok bürokratik etkilerin bulunduğu gerçeği üzerinde yeniden düşünmek gerekir. Açılış konuşmaları yerine samimiyet testi Davanın açıldığı sırada dile getirip sormuştuk; yeni ceza yargılaması usulünde mahkemelerin iddianameyi geri çevirme yetkisi vardır, Van Ağır Ceza Mahkemesi savcının suçlanmasına sebep olan iddianameyi kabul ederse, yargıçlar hakkında da soruşturma açılacak mı? Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, meslekten ihraç edilen savcının iddianamesini kabul etmekle kalmamış, iddianamenin oturtulmuş olduğu ana fikri de benimseyerek, 19 Haziran 2006 tarihinde, sanıklar hakkında "adam öldürmek, çete kurmak ve adam öldürmeye teşebbüs'' suçlarından 39 yılı aşan hapis cezası vermişti. Temyiz edildikten sonra Yargıtay 9'uncu Ceza Dairesi, bu kararı "eksik soruşturma" gerekçesiyle bozdu ve davanın askerî mahkemede görülmesi gerektiğini belirtti. Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay'ın "bozma" kararına uydu, ancak görevsizlik kararı vermedi. Yargıtay'ın bozma sebebi olarak gösterdiği eksiklikleri tamamlama yolunu tercih etti. Bunun üzerine, sanıkların şikâyeti ile yargıçlar hakkında da soruşturma açıldı. Bu sırada denk gelen olağan atama döneminde, davaya bakan Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi ile ara kararları için itiraz mercii olan 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin başkan ve üyelerinin tamamına yakını başka illere tayin edildi, yerlerine yeni üyeler atandı. Yeni atanan yargıçlar önlerine tekrar gelen davada Yargıtay kararının görevsizlikle ilgili kısmına da uyarak, sanıkların tutukluluk halinin devamına ve dosyayı askerî mahkemeye göndermeye karar verdi. Yargıtay da bu kararı onadı. Böylece iki yıldan fazla bir zaman tartışmalarla devam eden Şemdinli davası Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî Mahkemesi'nde görülmeye başlandı. Bu mahkemede gerçekleştirilen ilk duruşmada, daha önce Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 40 yıla yakın hapis cezasıyla cezalandırılan sanıkların tutuksuz olarak yargılanmalarına ve tahliyelerine karar verildi. Davanın işleyişi ile ilgili herhangi bir yorum yapmak bu aşamada doğru olmayacaktır. Ancak sürecin kendisi, özellikle yargı mercileri arasında anlaşılması ve açıklanması çok zor derin görüş ayrılıkları Türkiye'nin dikkatini bu davaya çekmelidir. Türkiye'de, yargıçlar ve yüksek yargı bürokrasisi de dahil olmak üzere herkes, her olay karşısında samimiyetle ve mutlak olarak benimsemedikçe, yargıya saygı ve yargı bağımsızlığı meselesi çözülemeyecektir. Yargı bağımsızlığı konusundaki samimiyet, soyut beyanlarla, açılış nutuklarıyla değil, somut olaylar karşısındaki tutumlarla ortaya çıkmaktadır. Şemdinli davası yargıya saygı ve yargı bağımsızlığı meselesini bütün boyutlarıyla bir daha gündemimize getirmiştir. | ||||||||
17 Aralık 2007, Pazartesi |
No comments:
Post a Comment