Murat Aydın - Aksiyon , Sayı: 223 - 13.03.1999
Avukatın etiği olur mu ? Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Filipinler’den dönüş yolculuğunda... Etrafı gazeteciler tarafından çevrilmiş.. Herkes o gürültülü ortamda Demirel’in söylediklerini duymaya ve kayda geçirmeye çalışıyor. Demirel, bu ortamda PKK lideri Abdullah Öcalan’ın savunmasıyla ilgili bir soruya fıkrayla cevap veriyor: |
“Adamın biri büyükçe bir kümese dalmış. Tavukları ve yumurtaları çalarken suçüstü yakalanmış. Mahkemede ‘avukat isterim’ diye tutturunca hakim şaşkın bir halde, ‘Kümesten tavukları çalarken suçüstü yakalanmışsın, kümes de senin olmadığına göre avukat sana ne yapacak?’ diye sormuş. Hırsız gayet sakin bir tavırla ‘Valla hakim bey ben de onu merak ediyorum!’ diye cevap vermiş.”
Türk insanı kanlı örgütün elebaşısı yakalanıp Türkiye’ye getirilene kadar, böylesine yargılama, hâkim, savcı, avukat gibi hukuki konularla meşgul olmamıştı. Yargılama sürecini herkes pür dikkat izliyor. En çok merak edilen konulardan biri, Öcalan gibi binlerce insanın ölümünden sorumlu olan bir katili savunacak avukatın çıkıp çıkmayacağıydı. Bazı barolardan bile “Bizden o katili savunacak avukat çıkmaz” şeklinde açıklamalar geliyordu. Ne var ki, bu gelişmeler yaşanırken “adil yargı”nın en önemli araçlarından biri olan “savunma” güme gidiyordu.
Yaşanan bütün bu olaylar 40 bin avukatın bulunduğu Türkiye’de, akıllara art arda şu soruları da getirmeye başladı: “Avukatlar suçu ne olursa olsun herkesi savunmalı mı? Avukat savunduğu sanıkla aynı mı tutulmalı? Suçluları savunanlar, işlenen suçu da savunmuş mu oluyorlar?
Avukat sanığın suç ortağı mı?
Kanunlarda “kamu hizmeti ve serbest bir meslek” olarak ifade edilen avukatlığın amacı, “hukuki ilişkilerin düzenlenmesi, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesi konusunda yargı organlarına yardım etmek” olarak açıklanıyor. Avukatın tanımı ise “hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eden kişi” şeklinde.
Türkiye’de savunmanın ve avukatlığın yanlış anlaşıldığını söyleyen Istanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, avukatı suçluyla özdeş görmenin büyük bir hata olduğunu vurguluyor: “Savunma yargının olmazsa olmaz kurumlarından biridir. Savunmanın olmadığı yerde adil yargılama da olmaz. ‘Zaten adamın suçu belli, savunmaya ne gerek var’ derseniz, o zaman ‘yargılamaya da gerek yok’ diyebilirsiniz. Ancak hukuk devleti olduğumuzu iddia ediyorsak, her şeyin hukuka göre olması gerekir. Katili savunmak adam öldürmeyi de savunmak anlamına gelmez. Hakim nasıl mahkemeyi, savcı ise iddia makamını temsil ediyorsa, aynı şekilde avukat da savunma kurumunu temsil eder.”
Sayman’ın anlattığına göre 27 Mayıs Ihtilalinden sonra Adnan Menderes, Celal Bayar, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu tutuklanıp Yassıada Mahkemeleri kurulunca, zamanın Istanbul Barosu yönetimi bu insanları “vatan haini” ilan ederek, devlet yönetiminde bulunmuş bu kişilerin savunulmaması yönünde karar almış. Istanbul Barosu’nun bu kararına rağmen üç avukat Hüsamettin Cindoruk, Burhan Apaydın ve Orhan Apaydın savunmayı üstlenmişler. O gün böyle hukuksuz bir karar alan Istanbul Barosu’nun şimdiki başkanı Yücel Sayman, “Iyi ki bu avukatlarımız cesaret gösterip savunmayı üstlenmişler, aksi takdirde o hukuksuz uygulama emsal teşkil edecek ve belki de bazı davalar için savunmasız yargılama teamül haline gelecekti” diyor.
Savunma hakkının diğer hak ve özgürlükler gibi insanlara yaratılıştan bahşedildiğini, bu nedenle kutsal olduğunu söyleyen Av. Muharrem Balcı ise herkesin savunma hakkına sahip olduğunu belirtirken “Bu hakkı birilerine tanıyıp, birilerine tanımamak hakkın kendisiyle çelişki arz eder” şeklinde konuşuyor.
Hukuk herkese lâzım
Hukukun kişilere göre değişime uğraması teorik ve pratik açıdan kabul edilebilir bir şey değil. Hukukçular, bu ilkenin önemini vurgularken, “hukuk ve ilkeler en acımasız kâtilde bile ayakta kalabilmelidir” görüşünü dile getiriyorlar. Öcalan’ın avukatlığını üstlendiği için tepkileri üzerine çeken Av. Ahmet Zeki Okçuoğlu da, kendisinin bir avukat olarak savunmayı temsil ettiğini, davada yer alan hakim ve savcılar gibi aslında bir kamu görevi üstlendiğini söylüyor. Şu anda avukatlık yapan emekli Askeri Hakim Ümit Kardaş ise, savunma hakkının aynı zamanda demokrasinin de özü olduğunu vurguluyor ve “Eğer insanları hukuksal platformda yargılayacaksanız ona savunma hakkını da tanımanız gerekir” diyor.
Söz savunamamanın!
Bu konunun Öcalan dolayısıyla gündeme gelmesinin aslında çok yanlış olduğuna dikkat çeken Kardaş, “Sanki sadece bu davada savunmaya gereken yer verilmiyormuş imajı oluşturuluyor. Oysa bizim insanlarımızın savunma noktasında çok önemli eksiklikleri var. Adil yargılamanın gerçekleşmesi için savunma dahil bütün aksaklıkların ortadan kaldırılması gerek. Bunu da Avrupa istiyor diye değil kendi insanımız için yapmalıyız. Çünkü bu kurallar bugün başkası içinse yarın bize lazım olur” şeklinde konuşuyor.
Avukat Kezban Hatemi de, “Herkese avukat tutma imkanı ve avukat için de toplum baskısından endişe etmeksizin vekaleti üstlenme imkanı tanımak gerekir. Aksi takdirde bir çok adli hata olacak veya o sırada hakim olan kamuoyu baskısı ile adalete uygun olmadan verilmiş kararlar önlenemeyecektir” diyor. Avukatlığı, “Bir hakkın zayi olmasını önleme mesleği” olarak tarif eden Kezban Hatemi bir noktaya dikkat çekiyor: “Ancak, haksız yere başkasını mahkum ettirmek isteyen bir kişinin vekaletini de üstlenmemelidir.”
Hatemi, Ceza Hukuku alanında durumun farklı olduğunu da belirterek, “Bir kimse suçlu da olsa, somut olayın şartlarına göre mutlaka tek tip ve aynı ağırlıkta bir ceza verilmesini hak etmemiş olabilir. Yahut, görünürde suçlu görülse bile kendisinin de farkında olmadığı bir hukuka uygunluk sebebi veya hafifletici sebep söz konusu olabilir” diyor. Bir avukatın meşrû imkanlardan yararlanarak müvekkilini savunabileceğini söyleyen Hatemi, “Müvekkilinin suçlu olduğunu bilen bir avukat müvekkilini beraat ettirmek için değil, fakat hakkaniyet gereği verilmesi gereken cezadan daha ağır bir ceza verilmesinden kurtarmak için her türlü meşru yola başvurabilir. Ancak suçlunun hak ettiği cezaya uğramasını önlemek, beraatini sağlamak için başvurulacak yollar hiç bir şekilde meşru sayılamaz” şeklinde konuşuyor.
Kendisini kurtaran avukatı öldürdü
Merak konusu olan bir konu da avukatların açıkça suçlu olsalar bile savunmasını üstlendikleri müvekkillerini kurtarmaya çalışmalarının ne kadar doğru ve ahlaki olduğu. Bu konuda geçtiğimiz günlerde Portekiz’de avukatlar açısından ibret verici bir olay yaşandı. Sarhoş olarak araba kullanırken yakalanan 27 yaşındaki Sophia Lagoa adlı bir sanık, kendisini mahkemede başarılı şekilde savunarak ceza almasını önleyen avukatını yine sarhoş vaziyette araba kullanırken ezerek öldürdü. Olay şöyle gelişiyor: Sophia beraatini, bir bara gidip rom içkisi içerek kutluyor. Iyice sarhoş olduktan sonra da arabasına atlayıp gaza basıyor. Tam o sırada mahkemeden çıkan avukatı Eduardo Borja’ya çarpıyor. 20 metre araba altında sürüklenen “başarılı” avukat hastaneye kaldırılırken ölüyor.
Mesleğe, “kanuna, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacağına namusu ve vicdanı üzerine and içerek” başlayan avukatlardan bazılarının bu yemine tam anlamıyla sadık kaldıklarını söylemek zor. Al Pacino’nun baş rol oynadığı “Şeytanın Avukatı” adlı filmde olduğu gibi, bazı avukatlar müvekkilleri gerçekten suçlu bile olsa başarma hırsıyla davayı kazanıp müvekkillerini kurtarmak için her yola başvurabiliyor. Bu “yol”lar arasında sanığı yalan ifade vermeye yönlendirmekten rüşvet vermeye kadar bir çok şeyin girdiği ifade ediliyor.
Hakimi tanıyan avukat aranıyor !
Bu durum aslında Türkiye’de de çok farklı değil. Mesleğe iki yıl önce adım atan genç avukatlardan Muharrem Bayındır, Hukuk Fakültesi’nde gördükleri teorik ve idealist hukuk bilgileriyle pratiğin çok farklı olduğunu, hatta çoğu yerde çeliştiğini ifade ediyor. Av. Ümit Kardaş ise, yargının içinde bulunduğu çıkmaz nedeniyle avukatların, yargıyla vatandaş arasında zor durumda kaldığını söylüyor. Avukatların en çok dile getirdikleri şikayetlerden biri insanların kendilerine farklı taleplerle gelmeleri ve kanunsuz işlerini kılıfına uydurmak için yardım talep etmeleri. Anlatılanlara göre davasını vermek için avukata hâkim ve savcı tanıdığı olup olmadığını soranlar bile var.
Nitekim, avukatlık meslek kurallarına aykırı davranan çok sayıda avukata bağlı bulunduğu baro tarafından disiplin cezası verilmiş. Mesela Istanbul Barosu tarafından yaklaşık 1400 avukat hakkında rüşvet başta olmak üzere, çeşitli nedenlerden soruşturma açılmış. Türk Ceza Kanunu’nda da avukatların rüşvet almaları ya da vermeleriyle ilgili düzenlemeler var. Ancak bu düzenlemelerin yeterli olmadığı belirtiliyor. Bazı meslektaşlarının mesleğin saygınlığına ve onuruna uygun düşmeyecek tarzda çalıştıklarını söyleyen avukatlar, bunlar için daha ciddi yaptırımlar ve cezalar getirilmesi gerektiği görüşünde birleşiyorlar.
Avukatlar kendilerini savunamıyor
Avukatların görevleri ile ilgili kamuoyunda söz konusu tartışmalar yaşanırken, avukatlar da Türk yargı sistemi içinde savunmaya gereken önemin verilmediğinden, hatta avukatların yargılamanın asli bir unsuru olarak görülmek istenmediğinden şikayet ediyorlar. Buna örnek olarak da mahkeme salonlarındaki düzenleme gösteriliyor. Bir çok Batılı ülkede savcının mahkeme salonunda kürsüde değil aşağıda avukatla aynı hizada durduğunu ve eşit şartlarda görev yaptığını söyleyen Av. Ümit Kardaş, “Bizde ise savcı devlet koruması altında kürsüde oturur, hatta mahkeme heyetinden biri gibi durur. Avukatı ne kadar sanıkla özdeşleştirmemek gerekir desek de, mahkeme salonlarında avukat sanık gibi kalıyor” diyerek, bu uygulama sebebiyle demokratik olmayan bir görüntü ortaya çıktığını vurguluyor.
Av. Muharrem Balcı da “Dünyanın hiç bir yerinde hakimlerle savcıların duruşma sırasında fis—kos yaptıklarına tanık olmak mümkün değildir” diyor. Anayasada “yargı” ana başlığı altında “savunma” ile ilgili bir tek cümle bile olmadığını söyleyen Av. Balcı, adil yargılama için savunmanın iyileştirilmesi gerektiğini belirtiyor.
Türkiye genel manada avukatlık mesleğini ve etiğini tartışadursun, umarız avukatlar da şikayette bulundukları bu haklarını elde etmek için kendilerini destekleyecek “avukatlar” bulurlar.
No comments:
Post a Comment