Erdal Şafak , Sabah , 22.11.2007
Yargı ve siyaset
Fransa'da kıyamet kopuyor: Daha 6 ay öncesine kadar Cumhurbaşkanı olan Jacques Chirac dün yargıç önüne çıktı.Hem de bilgisine başvurulan tanık olarak girdiği mahkemeden hakkında soruşturma açılan zanlı olarak çıktı. Düşünün; Chirac üstelik eski Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Anayasa Konseyi'nin (Bizdeki Anayasa Mahkemesi'nin benzeri ama Yüce Divan yetkisi yok) yaşam boyu doğal üyesi!
Soruşturma konusu: Paris Belediye Başkanı olduğu 1977-1995 yılları arasında "Naylon kadrolu" elemanlar çalıştırmak. Daha doğrusu, partisinde (Cumhuriyet İçin Birlik - RPR) ve seçim bölgesindeki bürolarında görevlendirdiği kişileri belediye kadrosunda gösterip maaş ödemek.
Fransa'daki sistem bizden farklı. Bir kişi birden fazla göreve seçilebiliyor. Chirac da 1977-1995 döneminde hem RPR Genel Başkanı, hem Paris Belediye Başkanı, hem Correze bölgesi milletvekili olarak görev yaptı. Hatta bunlara bir ara (1986-1988 arası) başbakanlık da eklendi. İşte hayali kadrolar iddiası bir koltukta 3-4 karpuz birden taşımasından kaynaklanıyor.
Chirac 1995'te Cumhurbaşkanı seçilince mutlak dokunulmazlık zırhına büründü ama yargı iddiaları soruşturmaya devam etti. 12 yıl süren cumhurbaşkanı döneminde ona dokunamadı, ancak rahat yüzü de göstermedi : Belediye Başkanlığı dönemindeki ekibini (Bir bölümünü cumhurbaşkanlığı kadrosuna geçirip yanına almıştı) sık sık çağırıp ifadelerini aldı.
Yargının kuşatmasından bunalan Chirac, görev süresinin sonuna doğru anayasa değişikliğiyle, cumhurbaşkanlığından ayrıldıktan sonra da dokunulmazlık zırhını korumanın yollarını aradı. Olmadı: 2006 sonundaki anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanlığı süresince yaptığı işlemler için ömrünün sonuna kadar sorumsuz tutuldu ama cumhurbaşkanı olmadan önceki dönem için "Sıradan vatandaş" statüsüne indirildi.
Adalet mi, intikam mı?
Chirac son bir zorlama yaptı: Nicolas Sarkozy cumhurbaşkanlığı için iktidar partisi adaylığına soyununca, desteğine karşılık zaman aşımına dayalı af yasası çıkarması talebinde bulundu. Örneğin 10 yıldan eskiye dayanan soruşturma dosyaları ortadan kaldırılacaktı. Ayrıca işe sağlama almak için, Sarkozy'nin seçilir seçilmez ilk iş olarak kendisiyle ilgili soruşturmaları yürüten savcı ve yargıçların değiştirmesini, "Güvenilir" kişileri getirmesini de şart koştu.
İddiaya göre Sarkozy bu gizli pazarlıkta Chirac'ın isteklerini kabul etti. Ne var ki, tam da o günlerde Başbakan Dominique de Villepin'in ihale karşılığı rüşvet alan ve Lüksemburg'taki "Claerstream" menkul kıymetler şirketi aracılığıyla aklayan işadamları ve politikacılar listesine kasten Sarkozy'nin adını da eklettiği, üstelik Chirac'ın da bu iftiradan haberi olduğu ortaya çıkınca, uzlaşma bozuldu.
Ve Chirac anayasa uyarınca 16 Mayıs'ta görevden ayrıldıktan bir ay sonra, 16 Haziran geceyarısından itibaren dokunulabilir, yani cumhurbaşkanlığından önceki dönem için hesap sorulabilir konuma düşünce, yargı da vakit yitirmeden kolları sıvadı: Önce 19 Temmuz'da naylon belediye çalışanları ifadesine başvuruldu. Dün bunu naylon danışmanlar konulu ikincisi izledi.
Üstelik ilkinde yargıç eski Cumhurbaşkanı'na saygı gereği Chirac'ın devletin tahsis ettiği bürosuna giderken dün ifadeyi almakla görevli yargıç, bizzat ayağına çağırdı.
Fransa'da 5'inci Cumhuriyet (1958'de General Charles de Gaulle ile başladı) döneminde, yani 50 yılda hakkında soruşturma açılan ilk cumhurbaşkanı olan Chirac'ın içine düştüğü durum, yargının bağımsızlığını mı gösteriyor?
Bizce pek değil. Çünkü pazarlık suya düşmeden önce Sarkozy'nin Chirac'ın dosyalarını "Güvenilir" yargıçlara teslim etme sözü vermesi, aslında siyasetin yargıya açık müdahalesinin, hatta yargıyı teslim almasının en somut örneğini oluşturuyor.
Yargıçların (Sol görüşlü oldukları söyleniyor) Chirac'ın bu kadar üstüne gitmeleri ise, yargının fırsat bulunca siyasetçiden nasıl intikam alabileceğini gösteriyor.
Chirac şimdi yeni sorgulara hazırlanırken, Sarkozy de "Claerstream" komplosunun intikamını almanın keyfiyle kıs kıs gülüp "Fransa'da yargı bağımsızdır. Hepimiz saygıyla gelişmeleri izlemeliyiz" diyor!
Böyle siyasete, böyle yargı. Ya da tersi!
No comments:
Post a Comment